Bir adım ileriye gitmek, ya da olduğu yerde durmak! İşte bütün mesele bu!
Atalet teknik anlamda eylemsizlik, durağanlık, hareketsizlik demektir. Gündelik dilde tembellik, ağırkanlılık, yılgınlık, yavaşlık, hantallık gibi kelimelerle ifade edilir. Ataletliler, hayatı ağır çekim filmlerinde ki gibi yaşayan insanlardır! Üzerine “ölü toprağı serpilmiş gibi” hareket etmek, “yumurta kapıya gelmeden harekete geçmemek” gibi deyimler ataletliler için sıkça kullanılır.
Her canlı, bir gün ataletli ruh halini tadabilir! kendini isteksiz, yorgun ve tükenmiş bir ruh hali içinde bulabilir. Özellikle yoğun ve hareketli bir hayat yaşayanlar, karşıtlık etkisiyle kendilerini bazen ataletli bir ruh halinde bulabilirler. Kalıcı olmadığı sürece bu doğal ve normaldir. Ataleti kötü ve tehlikeli yapan, onun içimize çok kolay bir şekilde yerleşip kök salmaya başlamasıdır. Eğer içinde kalma süreniz 24 saati geçmeyecekse, atalete kapılmanızda bir sorun yoktur. Atalet halinde uzun süre kalmanın riski, bu duygunun tüm bünyeyi ele geçirip tüm eylem reflekslerini felç etmesidir.
Bazı insanlar kafa tembelidir. Beyinleri bunalımlı düşüncelerle dolu olduğundan, vücutları da eylemsizlik halindedir. Bazıları ise, kalça tembelidir. Kafalarından binlerce hayal ve proje geçer ama kalçalarını kaldırıp bir türlü ilk adımı atamazlar.
Shakespeare’in deyişiyle: “Tembellik vücudun aptallığı, aptallık da zihnin tembelliğidir.” Yazar Ann Laders ise, “Tanrı bize iki yuvarlak organ verdi; biri oturmak, diğeri düşünmek için. Başarımız hangisini daha çok kullanacağımıza bağlı!” diyerek, durumu en kısa şekilde özetlemiştir.
Zihinsel atalet yaşayan insanların, iki tem(b)el özelliği vardır: Düşündüklerini yapmamak ve yaptıkları üzerine fazla düşünmemek! İnsanların eyleme geçmeme nedenleri türlü türlüdür. Bazı insanlar çok naif ruhludur, çevre tarafından eleştirilme endişesiyle hiçbir şey yapmayıp oldukları yerde kalırlar. Bazıları başarısızlık korkusu, alay edilme korkusu, özgüven yetersizliği gibi nedenler yüzünden harekete geçemezler. Bazı insanlar sürekli birbirleriyle didişip, enerjilerini iç ve dış çekişmelerde tükettiklerinden, bir amaç için eyleme geçecek taakatleri kalmaz. Bazı insanlar hedonist ruhludur, sadece keyif aldıkları şeyleri yapmak isterler. Yapmaları gereken ama o anda yapmak istemedikleri işleri sürekli erteler ve işler birikip yapılamayacak hale geldiğinde kendilerini ataletin kollarına bırakırlar. Bazıları tembel olmayı, doğuştan getirdiği, değişmez, “hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez” bir kişilik özelliği olarak görür. Bu kişiler için tembellik bir sorun değil, kimlik haline gelmiştir. Bazıları ise “ideolojik” nedenlerle ataletlidir. Tembellik, onlar için, sömürücü bir sisteme karşı pasif direniş hakkıdır! Bazı insanlar isteksizlik ve iradesizlikten, bazıları inatlarından dolayı ataletlidir. Kendi rızası alınmadan, kendi iradesine rağmen bir şey yapmaya zorlanan insan, kendi içinde bir direnç geliştirecektir. Çünkü dıştan yapılan zorlama (dayatma) bazı insanların “gururuna dokunup” bir iç tepki (direnç) yaratır. Negatif ama aslında azimli olan bu insanların Prof.Dr.Erdal Atabek’in şu sözünü unutmaması gerekir: “Azimle inat arasındaki fark, akıldan başka birşey değildir. Akılla direnme azimdir, akılsız direnme inat!” Bazı insanlar ise ideolojik ya da psikolojik değil biyolojik nedenlerle ataletlidir. Bu kişilerin farkında olmadıkları ciddi sağlık sorunları vardır. Vücut kimyalarının durumu zihin ve bedenlerinde halsizlik ve bitkinlik hissi yaratmaktadır. Örneğin demir eksikliği, kan şekerinin düşmesi, yorgunluk, halsizlik gibi durumlar…
Hiçbir canlı hareket etmeme lüksüne sahip değildir! Eski bir Anadolu deyişiyle, “dünyada en kolay şey bir hazır lokma, o da çiğnemeden yutulmaz!” Hareket kaçınılmazsa, hareketin hakkını ver. İçine ruhunu koy, içine tutkunu koy, içine karakterini koy. Hiçbir şey yapmamak gibi bir şansın yoksa, o zaman yapabileceğinin en iyisini yap!
Ataletli insanlar bir araya gelerek ataletli kurumları, ataletli kurumlarda ataletli toplumları oluşturur. Mesela bir devlet dairesine gittiğinizde gördükleriniz, genellikle ataletli bir kurumun “resmi” gösterisidir! Bu kısır döngüyü kırmak için bireysel olarak yapabileceğiniz ilk ve en doğru şey, kendi ataletinizden kurtulmaktır. Bu ülkeyi ataletten kurtarmaya önce kendinizden başlayın! Temiz sokak istiyorsanız, önce kendi kapınızın önünü süpürün.
Atalet, fiziksel, fizyolojik (bedensel), zihinsel, duygusal, entellektüel olarak kısımlara ayrılır. Hangi alanlarda ataletli olduğunuz ve o alandaki atalet seviyenizin ne durumda olduğunu bilmek, sadece başlangıçtır.
Artık atalet kavramının farkındasınız ve kendi ataletinizle mücadele sürecini başlatabilirsiniz! Hayatta başarılı olmak, herşeye yeniden başlamak için şu adımları kullanabilirsiniz.
- Hayatta nasıl başarılı olabileceğini öğren: “Başaranlar nasıl başarıyor? Sen nasıl başarabilirsin? Senin alanında başarı süreçleri nasıl çalışıyor?”
- Kendini ve potansiyelini tanı: “Kimsin ve başkalarından daha iyi neler yapabilirsin?”
- Hayat amaçlarını tespit et: “Neyi başarmak, nasıl bir hayat yaşamak istiyorsun?”
- Amaçlarına ulaşmanın stratejilerini ve planlarını hazırla: “İstediklerini hangi aşamalarla, ne kadar sürede, nasıl başarabilirsin?”
- Eyleme geç: “Buraya kadar istenilenleri yapmışsan, nereden başlaman gerektiğine karar ver ve hemen başla!”
- Sonuç alıncaya kadar gerekli manevraları yap: “Sonuç alıncaya kadar kararlı ol. İlgili kişilerle ilişki ve iletişim kur. Kaynaklarını iyi kullan. Zekice ve çok çalış.”
- Sonuç al ve aldığın sonuçlardan birşeyler öğren: “Nasıl başardın? Kendinden öğrenmen gerekenler neler? Bir dahaki sefere aynısını veya daha iyisini başarabilmek için neler yapmalısın?”
Sürecin 5. adımında ataletinizin üzerine basıp geçmenizi tavsiye ederim. Zihninize müdahale etmeden, bedeninizi esir almadan ezin, geçin! Eyleme geçin!
Ataletini yenen insan daha aktif bir insan olmaya çalışacaktır. Aktif insan, kendini daha çok geliştirecektir. Gelişmiş insanlar bir araya geldiklerinde gelişmiş kurumları oluşturacaktır. Bu gelişim halkası direkt olarak topluma pozitif olarak etki edecektir!
Unutmayın! “Zamanında çözülmeyen problemler, genel bir çözülmeyi hazırlar.”
Atatürk’ün şu sözünü hiç düşündünüz mü? “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.”