Kahvenin Sağlık Üzerindeki Etkisi

kahvenin-sagligimiz-uzerindeki-etkisi

Modern hayatla beraber doğal yaşam dengesini kaybeden biz insanları kendine getiren, enerjimizi yenilememize yardımcı olan maddeler arasında kafein de var. Doğal kafein’in farklı oranları bir çok bitki de bulunsa da; kafein içeren tek gıda kahve olmasa da, kafein denince akla ilk olarak kahve gelir.

Kafeinin olumlu etkileri kadar olumsuz etkileri de var. Örneğin kafein uyuma ihtiyacını geciktiren ve uyuma süresini kısaltan bir uyarıcıdır. Bu tabii ki kişiye bağlı olarak değişen bir durumdur ve sık kahve tüketmeyen kişilerde daha net görülür.

Hollanda’da yapılan ve 10 yıl süreyle 670 erkeğin incelemeye alındığı çalışmanın sonucunda, kahve tüketimi fazla olan erkeklerde bunamanın daha geç ortaya çıktığı görülmüş.

Yeni doğan 1900 bebeğin yarısına kafein verilmiş ve yarısına da plasebo etkisi olan ürün verilmiş. Deneyin sonucunda kafein alan bebeklerde ölüm oranı, işitme kaybı, körlük gibi sorunlar çok ciddi seviyede düşmüş.

Fransa’da yapılan bir çalışmanın sonucunda da kafeinin etkisinin yaşa bağlı olarak değiştiği; yaş arttıkça etkisinin daha belirgin olduğu kanıtlanmış.

Parkinson hastalığı son 20 -30 yılda en üst seviyelere ulaşmış durumda ve şu an 4 milyonun üzerindeki kişiyi etkilediği biliniyor, ki bence bu rakam çok daha yüksek. Parkinsonlular üzerinde de kafeinin etkisi incelenmiş ve sonuçlar oldukça olumlu. Japon kökenli Amerikalılar üzerinde 30 yıl boyunca yürütülen çalışmada günde 4 veya daha fazla fincan kahve içen kişilerde Parkinson 5 kat daha az görüldüğü saptanmış.

İsveç’in başkentinde yapılan diğer bir çalışmada 14 yıl boyunca denekler izlenmiş ve yeterli miktarda kahve içen kişilerde felç oluşma düzeyi azalmış.

Finlandiya’da 26.556 kişi üzerinde yapılan deneyde günde 2 bardak veya daha fazla çay (kafein içerir) içen kişilerde %21 oranında enfarktüs azalmış durumdaymış.

Yapılan araştırmalar, kafeinin sinirsel gelişim üzerine faydalı olduğunu göstermektedir. Ancak belli hastalık grubunda direkt olarak kafeinin verilmesi mantıklı değildir. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki kafein zehirlenmesi gibi durumun ortaya çıkması için çok ciddi miktarda kahve tüketilmelidir ki zaten bir kişinin bir günde bu kadar çok kahve içmesi imkansızdır. Yani kafein toksisitesi teorikte var ama pratikte pek yoktur.

Kahvenin sindirimi ve özellikle de kafeinin kana geçmesi ile birlikte yavaş yavaş etkisini göstermeye başlar ve kahve (daha doğrusu kafein) giderek etkisini artırır. Dişlerimiz sindirim sisteminin başında yer alır. Kahve tüketiminin dişleri çürümeye karşı koruduğu iddia edilmiştir. Amerikan Kimya Derneği’nin yaptığı kesin açıklamaya göre kahve tüketen kimselerin ağzındaki çürük diş sayısı daha azmış. Bunun sebebi de: Streptococcus mutans adlı bakterinin dişe yapışmasını önler ve dişlerin çürümesine engel olur. Ancak bu kafeinin etkisi deney ortamında gösterilmiş olup insan üzerindeki etkisi tam olarak tanımlanmış değildir.

Demir eksikliği Türk toplumunda sık görülen bir sıkıntı olmaya başlamıştır; acaba kahve bu durumu nasıl etkiliyor? Tabii ki kahve de aynı çay gibi demirin emilimini engeller ve bu yüzden de demir eksikliği çeken kişilere kahve tüketmemeleri konusunda uyarılar verilir. Günde 150-250 ml kahve içen kişilerde bağırsaklardan demirin emilimi %24-73 oranında azalıyor. Buna göre, demir eksikliği söz konusuysa bir süreliğine kahve içmeye ara verirseniz bu sizin için daha faydalı olacaktır.

Yemek yediğimiz zaman lokma mideye doğru yola çıkar ve midenin girişine geldiğinde midenin girişinde bulunan sfinkter adı verilen dar geçit genişler, besinler buradan geçmeye başlar ve lokma mideye tamamen geçtikten sonra bu sfinkter tekrar eski konumuna gelir yani kapanır. Ancak reflü durumunda bu geçit kapanmaz ya da bir kısmı açık kalır ve mide içeriği tekrardan ters bir harekete başlayarak yemek borusuna doğru geçer ve bu da yemek borusunda çok ciddi tahrişlere neden olur. Bazı hastalarda buna ek olarak öksürük ve yanma da eşlik eder.

Bu hastalık tüm toplumun yaklaşık %10’unu etkiliyor ve bu oran çok ciddi bir şekilde yükseliyor. Ayrıntılı baktığımızda kafeinsiz kahvenin de buna neden olduğu görülüyor. Demek ki reflüyü artıran kafein değil. Eğer kahve içiyorsanız ve reflü şikayetiniz varsa ayrıca kahve tükettiğinizde reflü daha da artıyorsa bir süreliğine kahve tüketmeyi kesin. Ancak şunu da bilin ki bu durum asla reflüyü ortadan kaldırmaz, sadece yakınmayı azaltır.

Kahve içen kişilerde görülen en tipik davranış belki de bağırsak hareketlerinin artmasıdır. İlk başta bu etkinin safra kesesiyle bağlantılı olduğu söylendi ancak zamanla etkinin bundan kaynaklanmadığı görüldü. Kahvenin, bağırsağın kanserojenik maddelerle temas süresini kısalttığı için kolon kanserine yakalanma riskini azaltıcı etkisi vardır. Ayrıca kahve çok güçlü bir antioksidandır ve bu da diğer tüm antioksidanlar gibi kanser oluşumunu azaltıcı etkisi var demektir.

Kahve ile sindirim sistemimiz, gördüğünüz gibi pek dost sayılmaz. Mide ve yemek borumuzun da kahve ile arası pek iyi değil ama bağırsak ve karaciğerlerimiz için oldukça faydalı bir ürün olarak karşımıza çıkıyor kahve.

Diyabet adı verilen şeker hastalığı tehlikeli sonuçlara neden olabilen bir hastalıktır. İki tip diyabet bulunuyor ki bunlardan Tip 1 de insülin yetersizliği görülüyor ve sebebi de insülinin az olması veya olmamasıdır. Tip 2 diyabette ise yeterli insülin bulunuyor ama vücutta insülin direnci olduğu için insülin vücuda etki edemiyor ve bu tip diyabet daha çok yaşça büyük kişilerde görülüyor.

Finlandiya’da yapılan bir çalışmaya göre kahve tip 2 diyabeti engelleyebilmektedir ve bu durum kadın-erkek ayrıca şişman olup olmamaya göre değişmiyor. Günde 5 veya daha fazla fincan kahve içenlerde bu çok belirgin görülebiliyor. Araştırmada kafeinsiz kahveler de aynı etkiyi göstermiş ve diyabeti önlemeye yardımcı maddenin kafein olmadığı anlaşılmış.

Kahvenin güçlü bir kan şekerini azaltıcı etkisi vardır. Klorojenik asit bağırsaklardan gıdayla alınan şekerin emilimini de azaltıyor ve bu da önemli bir unsur. Kahveyi çok fazla içen kişilerde Tip 1 diyabete yakalanma oranı artıyor. Hamilelikte de kafein bebeğe geçebiliyor. Ancak bebekte diyabet oluştuğunu gösteren kesin bir bulgu yok. Yine de hamilelik döneminde fazla kahve tüketimi önerilmiyor.

2007 yılında yapılan çalışmada 15.000 kişi üzerindeki veriler incelendi ve günde 4 veya daha fazla fincan içen kişilerde ürik asit oluşum miktarının az olduğu gösterildi. İlginç olanı, kafeinsiz kahvenin de aynı etkiyi göstermesidir.

Çok sert bir doku olan kemiklerimizin en öne çıkan özelliği çok zor yenilenebilir olmasıdır. Kemiğe asıl sağlamlığı veren herkesin de bildiği gibi kalsiyumdur. Kalsiyumun %99 gibi dev kısmı direkt kemiklerde bulunur. Kemiklerin sağlamlığı ile ilişkisi bulunan diğer bir madde de D vitaminidir. D vitamini özellikle raşitizm ve kemik erimesi olarak bilinen osteomalazide eksikliği çok daha fazla hissediliyor. Kalsiyum ihtiyacını giderebilmek için; kalsiyumu barındıran besinlere tüketmek yetmiyor, bunların emilebilmesi ve bağırsaklardan kana ve oradan da kemik dokuya taşınması gerekiyor.

Kafein, kalsiyum emilimini engelleyen maddeler arasında bulunuyor. Ancak yapılan bilimsel çalışmalarda erkeklerde kahve içilmesinin kemik yoğunluğunda değişikliğe neden olmadığı gösterilmiştir. Ancak günlük kafein miktarı 300 mg’ın üzerinde olan kadınlarda kalsiyum eksikliği çok rahat bir şekilde görülebilmektedir. Kafein veya kahve alınmasının en ciddi sonucu olarak kalça kırıklarının kadınlarda artması olmuştur.

Norveç’te yapılan bir çalışmada günde 9 veya daha fazla fincan kahve içe kadınlarda kalça kırıklarının çok ciddi seviyelerde arttığının görülmesidir. Ancak unutulmaması gereken nokta, kemik erimesine neden olan çok sayıda etkenin olduğu ve bunlardan sadece birinin kahve tüketiminin olduğudur. Bunu engelleyebilmek için kişinin yeterli ve dengeli beslenmesi, günlük D vitamini ihtiyacını karşılaması ve ayrıca kahve tüketimini biraz kısıtlaması gerekmektedir. Ayrıca bilinmesi gereken bir nokta daha var: Günlük yeterli miktarda kalsiyum ve D vitamini alan kişilerde kahvenin pek de olumsuz bir etkisi görülmüyor. Sonuç olarak erkeklerin pek de korkusu olmamalıdır diyebiliriz. Kahve tüketiminin ancak menopoz sonrası kadınlarda ciddi seviyede kemik erimesine sebep olduğu gösterilmiştir.

Kahvenin solunum sistemine etki ettiği 1913 yılından beri biliniyor. Ancak bu konuda yapılan deneysel çalışmalar oldukça az. Solunum yolu hastalıklarında yaygın bir şekilde kullanılan ilaçların çoğunda kafein veya kardeşi olan teofilin kullanılıyor. Kafeinin solunum yollarını gevşetici etkisi olduğu biliniyor. Kafein, akciğerdeki damarları gevşetiyor ve kan akımını arttırıyor; böylece solunumu kolaylaştırıyor. Astım için bakıldığında oldukça başarılı olunabilecek gibi görünüyor kafein. Kafein solunum merkezini uyararak apne oluşumunu da engelleyebilir; bu yüzden (hamilelik dışında) kahvenin içilmesi öneriliyor. Hamilelik süreci bitince kahve tüketiminin gerekli olduğu söyleniyor. Eğer solunum fonksiyonları testi yaptıracaksanız en azından 4 saat öncesinde kahve içmemeniz gerekir, aksi halde çıkan test sonucu doğrudan etkilenmiş olacaktır.

Karaciğer, vücudumuza giren zararlı ürünlerin temizlendiği organımızdır. Vücudumuza aldığımız maddenin zehiri temizlendikten sonra bunu dışarı atan en önemli organ da böbreklerimizdir. Sadece zararlı olanlar değil bazı iyon ve maddelerin de denge içinde olmasını yine böbreklerimiz sağlıyor. Böbreklerimiz anlayacağınız bir filtre görevi yapıyor ve bu filtreleme insan yaşamının sürdürülebilmesinde hayati bir ihtiyaç. Neredeyse tüm maddelerde olduğu gibi kahve de içildiğinde kendini idrarda gösterme durumu vardır ancak görülme miktarı daha çok kafein miktarına bağlıdır. Genellikle günde 300 mg kadar kafein altında etkisi görülmez; ancak bu miktar 600 mg ve üzerine çıktığında idrarda kafein görülmeye başlanır.

Norveç’te yapılan ve bilimsel olarak kanıtlanan bir çalışmaya göre; Egzersiz esnasında kahve ya da kafein alımı idrar miktarını artırıyor. İdrar kaçırma durumu olanların kahve tüketmesi bu durumu daha da kötüye götürüyor. Kafeinin idrar yollarının önündeki sfinkteri gevşetici etkisi var ve idrarın bilinçsiz bir şekilde dışarı çıkmasına neden oluyor.

Bu bilgiler genel olarak bilinir ve internet kaynaklarından derlenmiştir.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *

DOĞRUDAN SATIŞ Sektöründe

Birlikte Başaralım

Doğrudan Satış sektöründe ticaretin en özgür şekli olan Ağ Pazarlama (Network Marketing) mesleğine doğru bir noktadan başlamak ve kendi işini kurmak istiyorsan bana ulaşabilirsin.

volkanverdi.com sitesinde herhangi bir gelir iddiası, garantisi veya vaadi yoktur. Bu sitede yer alan ve/veya referans şirketlerin kendisiyle ilgili bilgiler sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı hazırlanmıştır. Sağlıklı yaşam hakkında yazılan makaleler hiçbir şekilde doktorunuzun uygulayacağı teşhis ve tedavinin yerine geçmez. Herhangi bir tedavi görüyorsanız sizinle ilgilenen yetkili sağlık uzmanlarının görüş ve onaylarını istemeyi unutmayınız.

error: Teşekkürler !!!